Geçmişte çok kültürlülüğün, özgürlüğün simgesi olan, eğlencenin, sanatın merkezi olarak anılan ancak birtakım yasaklar ve Gezi eylemlerinin ardından kabuk değiştiren Taksim’in bağlı olduğu Beyoğlu ilçesini ilk kez CHP’nin kazanması, İstanbullularda bir heyecan dalgası yarattı. “Beyoğlu’na geri dönüyoruz” ve “Beyoğlu, eski günlerine dönüyor” cümlelerini seçimlerin ardından sıkça duymaya başlasak da karşılık olarak “Biz hep buradaydık, hiçbir yere gitmedik” diyenler de az değildi.
Seçim döneminde de sonrasında da seçmenin “Beyoğlu’nun çocuğu” olarak tanımladığı İnan Güney’in belediye başkanlığı koltuğuna oturması, bugün kimliksizleştiğini söyleyebileceğimiz ilçenin en önemli bileşenlerinden olan esnafta da hareketliliğe neden oldu. Öyle ki, Gezi eylemleri sonrası Beyoğlu’nu terk ederek Kadıköy’e, Beşiktaş’a giden esnafın bir bölümünde geri dönme telaşı şimdiden başladı.
Peki, Beyoğlu’nun gerçekten “cıvıl cıvıl” günlerine geri dönmesini beklemek hayalperestlik mi? Esnaf, İstiklâl’in, Nevizade’nin, Galata’nın kabuk değiştirme süreci hakkında ne düşünüyor, öngörüleri ve beklentileri neler?
Yerel yönetimin değişmesiyle birlikte “Beyoğlu eskiye dönüyor” heyecanı başladı. Genç kuşak için betimleyebilir misiniz, ne demek isteniyor bu “eski Beyoğlu” ile, nereye gitmişti Beyoğlu?
‘Eski Beyoğlu’ lâfını ben pek doğru bulmuyorum, Beyoğlu Beyoğlu’dur. Ama eskiden kaliteli daha fazla mekân vardı. Mesela Kemancı… Kemancı’dan, Teomanlar, Şebnem Ferahlar, Özlem Tekinler çıktı. Büyük konserler olurdu. Metallica stada konsere gelmişti, sonra Kemancı’ya çıkmışlardı mesela.
Genele vurursak gelen kitle de daha kültürlüydü; nasıl davranacağını, nasıl tüketeceğini bilen bir kitleydi. ‘Beyoğlu’na çıkma’ diye bir şey vardı eskiden… İnsanlar giyimine kuşamına dikkat ederek eğlenmeye, yemeye içmeye gelirdi.
Avrupalı turistler de daha çok gelirdi. Haliyle esnaf da ona göre bir profil düzenliyordu, ancak son yıllarda bir Arap furyası başladı. Esnaf da kendisini, gelen profile göre dizayn etti.
“Buraya gelen turistlerin 3’te 2’si nargile içiyor”
Yani mekânlarda yaşanan dönüşümler, nargilecilerin, tatlıcıların bu kadar fazla olması, gelen profilin talebi doğrultusunda şekillendi diyorsunuz.
Evet, her yer nargileci diyebilirsiniz ama talep var buna. Buraya gelen turistlerin 3’te 2’si nargile içiyor. Talebi karşılamazsan olmaz ama tabii sınırında olmalı bu, abartmamak lazım, limit koymak lazım.
“Limit koymak lazım” derken ruhsat veren belediyeyi kastediyorsunuz sanırım?
Tabii yerel yönetim bütün bunlar olurken Beyoğlu’nun kültürel dokusunu düşünerek ‘belge vermiyorum’ diyebilirdi. İhtiyaç nedir, Beyoğlu’nun kafeye mi, bara mı neye ihtiyacı var diye bakılıp ona göre ruhsat verilebilirdi. Beyoğlu’nun her tarafı bar, kafe, gece kulübü olsun da demiyoruz, olmasın. Bir sokağa girince sokak kültürü olması lazım; Beyoğlu, sokaktır. Manavı, berberi, kafesi, meyhanesi orada olacak. ‘Manavı kapatalım kafe-bar açalım’ düşüncesiyle kaybederiz.
“Lebon’un olduğu yerden parfümcü olan bir İstiklâl’e evrildi”
İnci Pastanesi’nin, Lebon’un olduğu bir yerden; parfümcü, tatlıcıdan oluşan bir İstiklâl Caddesi’ne evrildi. Vermesinler o kadar belge… Eğlence mekânı işletenlere ‘okul ve caminin 100 metre yakınında olamaz’ diye şart koşuyorlar, diğerlerine de benzer şartlar koşulabilirdi.
“Gezi’de esnaf iyi bir sınav verdi ama insanlar bizi terk etti”
Beyoğlu’nun kabuk değiştirme süreci nasıl ilerledi, neler yaşandı?
Aslında pek çok dönüm noktası var. Sigara yasağıyla birlikte dışarıya atılan masa-sandalyelerin önemi arttı. Sonra 2011’de yaşanan olay üzerine* sadece Asmalı Mescit olarak lanse edilse de bütün Beyoğlu’nda masa sandalyeler kaldırıldı, alkolde fahiş fiyatlar vs. derken böyle ilerledi süreç.
Ancak asıl 2013’ten yani Gezi eylemlerinden sonra Beyoğlu kabuk değiştirdi. Kaliteli esnaf grupları buradan ayrıldı, istemediler burada olmayı, süreç herkesin malumu… Esnafın en az yarısı 1100 civarında esnaf gitti, el değiştirdi.
Biz Gezi’de esnaf olarak çok iyi sınav verdik ama insanlar tarafından ihanete uğradık. Mekânlarımızı açtık, mücadele verdik ama onlar bizi terk ettiler. Ölen kardeşlerimizle hiçbir şekilde mukayese edilmez ama esnaf olarak biz de bedel ödedik, insanlar bizi yalnız bıraktı. Üzerimize gelindi, baskılar yapıldı, haksız yere yüksek cezalar uygulandı. Belediyeler, valilik, emniyet, bakanlık hepsi tarafından baskı yapıldı. Müziği kapatın, ışıkları açın, kimlikleri çıkarın gibi baskılar… İnsanlar bu baskılardan sonra gitmeye başladılar.
“Kadıköy’ü, Beşiktaş’ı yaratan Beyoğlu’dur”
Kadıköy ve Beşiktaş, Gezi’den sonra yaratıldı zaten, buraları yaratan Beyoğlu’dur. Çarşamba, cuma, cumartesi günleri kutsal günler olurdu burada, Kadıköy’den, Beşiktaş’tan akın akın insanlar gelirdi. ‘Beyoğlu tekel olsun, her şeyin merkezi olsun’ demiyoruz tabii ki. Beşiktaş’ta da Kadıköy’de de yaşam, kültür-sanat, eğlence olsun; ama bizden gidenler olduğu için oralar bu hale geldi.
“Beyoğlu, bacası olmayan bir fabrikadır”
Ancak Beyoğlu, bu işin merkezidir; bacası olmayan bir fabrikadır, hep üretir. Kültüre-sanata yaşama karşı üretkenliği vardır. Dünyada eşi benzeri olmayan bir yerdir. Herkesin evi kendisine güzeldir ama 45 mahallesi olan Beyoğlu farklıdır; 100’e yakın camisi, kiliseleri, konsoloslukları olan, sinagogları barındıran, kültür ve sanatın, yaşamın içinde olduğu bir yerdir, kültürün ve sanatın ağa babasıdır.
Sanatçılarımız, ressamlarımız, heykeltıraşlarımız hep buradalar… Aşağı iniyorsunuz Kasımpaşa başka bir ideoloji, Beyoğlu’nda karma bir hikâye var.
“İnsanlar Beyoğlu’nu sahipsiz bıraktı”
Taksim’e gelmeyi bırakan/azaltanların önemli bir bölümü de “Orta Doğu’dan çok turist var, artık semt yerele hitap etmiyor, mekânların çoğu kapandı, Beyoğlu bitti” gibi gerekçeler sunuyorlar.
“Beyoğlu bitti” diyenlerin kendilerinin bittiğini düşünüyorum ben. Bunlar bahane. Asıl böyle diyenler gelmediği için Araplar geliyor. İnsanlar Beyoğlu’nu sahipsiz bıraktı. Gelmelilerdi, sana hitap eden mekân yok mu? Var, kimse yok diyemez. Eski markalarımız hâlâ açık. Çiçek Pasajı var, güzel after mekânları var. ‘Beyoğlu’na AVM açalım’ diyorlar, biz isyan ediyoruz ya, Beyoğlu’nun kendisi AVM’dir, her şeyi bulabiliyorsun Beyoğlu’nda. Mazeret olarak görmüyorum bunları.
Burayı 16 milyon İstanbullu karar alsa yine bitiremez. Bu kadar badireler atlatmış/atlatmakta olan ama hâlâ ayakta olan bir yer burası. Öyle bir ilçe düşünün ki 18 bomba görmüş, Gezi’yi görmüş, pandeminin etkisini derinden yaşamış, 1 Mayıs’ta, 8 Mart’ta kapatılan, bir açık bir kapalı ama hâlâ ayakta olan bir ilçe burası…
Eskiyle kıyaslandığında şu an Beyoğlu’nda tüketiciyi ve esnafı etkileyen hangi sorunlar öne çıkıyor?
Ekonomi sadece Beyoğlu’nun değil bütün ülkenin sorunu tabii ama eskilerden konuştuğumuz için değinmek istiyorum. Eskiden eğlenmeye gelenler önce meyhaneye giderdi, sonra canlı müziğe ya da dans etmeye giderdi. Böylece gelen insanlar birkaç yere uğrar hem ülke ekonomisine katkı sağlardı hem de mekânlara sahip çıkmış olurdu. Şu an ekonomik şartlar elvermiyor buna. Bugün bir ocak başına, meyhaneye gidince 2 bin liradan aşağı çıkamıyorsunuz. İnsanlar rahat bir şekilde eğlenirdi, tüketirdi. 50 liraya da eğlenebilirdin, 5 bin liraya da eğlenebilirdin, öğrencisi de eğlenebilirdi, çalışanı da eğlenebilirdi.
Taksi problemimiz yoktu. Şu an en büyük şikâyet taksi sorunu… Hem büyükşehir hem yerel yönetim olsun bunu konuştuk, en azından metrolar 24 saat olsun, İstanbul 7-24 yaşayan bir şehir, neden sabaha kadar ulaşım yok? Personelin ulaşımı için de çok büyük bir sorun yaratıyor bu.
Otopark konusu da en büyük sorunlardan biri. Otopark fiyatları çok yüksek, gelen müşteri bunu da bir kalem olarak düşünmek zorunda kalıyor. İspark modeli gibi modeller çoğaltılmalı.
“Beyoğlu’na dönmek isteyen bir esnaf grubu var”
Beyoğlu’nda yönetimin AKP’den CHP’ye geçmesi esnafta nasıl karşılık buldu, İnan Güney’in başkanlığı bir heyecan yarattı mı?
Seçimden sonra telefonlarım çalmaya başladı. Kadıköy’den, Beşiktaş’tan arkadaşlarımız arıyorlar. ‘Başkan, önümüzde 5 yıllık bir süreç var, gelmek istiyoruz’ diyorlar. Dönmek isteyen bir esnaf grubu var yani. Haliyle misafirlerimiz de geri gelecek. Esnaf her zaman kaliteli insan ağırlamak ister mekânında. Bir heyecan başladı. Bu da rekabeti doğuracak, kaliteyi artıracak. Beni çok heyecanlandırdı bu. Tabii esnaf tercih ediyor diye umarım kiralar da artmaz. Mal sahipleri de yarını düşünmeli ve düzgün kiracılara sahip çıkmalı.
İnan Güney’den de büyük beklentiler içinde esnaf. Beyoğlu’nun çocuğu olduğu için konulara, sorunlara vakıf. Az yoruluruz ona bir şey anlatırken… Beyoğlu esnafının, Beyoğlu halkının, İstiklâl’in, Tarlabaşı’nın problemlerini çok iyi biliyor. Mesela seçim öncesinde esnafla bir araya geldi, bizim soracağımız bütün soruları önden cevapladı. Esnafta ciddi bir güven var. Beklentinin altında kalacağını düşünmüyorum.
Ne gibi beklentileriniz var, masa-sandalye konusunun çözüleceğini düşünüyor musunuz?
Biz diyoruz ki Beyoğlu ile ilgili karar alınıyorsa masada biz de olalım. Fikirlerimizi tartışalım, fikirlerimizi sunalım. Böyle bir masa kurulursa Beyoğlu için kıymetli olur. Ortak hedefimiz Beyoğlu ise yapılmayacak şey yok. Paydaş olalım.
Mesela konuşulması gereken önemli şeylerden biri, turizmin sokağa inmesi. Biz dışarıya masa atarken orada gezen insanların da yolunu kapatmamalıyız, kimse mağdur olmamalı. Her yere masa sandalye atalım demiyoruz, yolda yürüyen insanları, itfaiyeyi, acil durumu da düşünmeliyiz. Buna göre standartlar belirlenebilir. Şehir planlamacısı olsun içimizde, yerel yönetim temsilcileri olsun, mali boyutu için mali müşavir olsun, mimar olsun, emniyetten yetkililer olsun, toplanıp hep beraber karar verelim. Beyoğlu planlamasını beraber yapalım, orta yolu bulalım.
Ortak kararlar alınırsa Beyoğlu esnafı buna uyar, yeter ki ‘benim arkamda yerel yönetim, kaymakam, emniyet var’ desin. Buranın yerel unsurları bizleriz. Kurumların, koltuk sahiplerinin hepsi gelip geçici. Biz herkesle Beyoğlu için her yerde her şartta varız.
Anladığım kadarıyla Beyoğlu’nun özlenen günlere geri döneceğini de düşünüyorsunuz.
Düşünüyoruz ve heyecanlıyız. Direkt “eski” değil ama üzerine bir şeyler katarak gidilmesi gerektiğini düşünüyorum. Teknolojinin ve çağın gerekliliklerine elbette ayak uydurmak gerekiyor ama bunu yaparken mimari yapımızla ilgili, yaşamımızla ilgili noktaları da kaybetmememiz gerekiyor. Kültür-sanat faaliyetleri, özlenen büyük konserler de zamanla artacaktır. Bir yerde kültür-sanata ağırlık verirseniz insanlar oraya gelirler.
Ancak biz tarihi bir bölgedeyiz. Tarihi bölgede her şeyi kafana göre yapamıyorsun. Sorunları çözmek için bir süre gerekiyor, bu bir süreç farkındayız.
* 2011’de, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın 15 Temmuz’da yaptığı Beyoğlu gezisinde, aracının Asmalı Mescit’te bir kafenin önünde çok fazla masa olması nedeniyle buradan geçememesi sonucu, bölgede masa-sandalyelere yönelik operasyonlar başlatılmıştı. Esnaf, yapılan kontrollerde turistin altından sandalye çekme, müşterinin yemek tabağına el koyma gibi sahnelerin yaşandığını ve uygulamalanın müşteriyi kaçırdığını iddia etmişti.
TIKLAYIN – “Geri dönmesi” beklenen Beyoğlu’nda seçim sonrası ilk hafta; “İnsanların Beyoğlu’na çıkası geldi”
TIKLAYIN – Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney: Kaybettiklerimizin telafisi için çalışacağım