Ankara Barosu, 10 Aralık İnsan Hakları Haftası dolayısıyla, “Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi (AYM) kararını reddetmesi ve üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması, halkın seçtiği milletvekili meslektaşımız Avukat Can Atalay’ın AYM tarafından verilen hak ihlali kararını tanımayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından Meclis’e girmesinin engellenmesi, Anayasa’nın 153. maddesini görmezden gelinmesi, anayasal düzenin çöküşüne işaret etmektedir. Hukukun üstünlüğüne olan inancı korumak ve bu ülkedeki vatandaşların hukuka olan güvenini sağlamak adına mücadele etmeye devam edeceğiz. Kamusal alanda her itiraz, bir güvenlik sorunuymuş gibi algılanmakta, insanlar kolluk güçlerinin şiddetine maruz kalmaktadır. Anayasa ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere rağmen barışçıl toplanmalara ve gösterilere müdahalelerde, göz altılarda ve cezaevlerinde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarına devam edilmektedir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün korunması, devletlerin mutlak sorumluluğundandır ve demokrasinin vazgeçilmezidir” açıklamasını yaptı.
Ankara Barosu, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası dolayısıyla Ankara Kızılay’da, İnsan Hakları Anıtı önünde basın açıklaması yaptı. Ankara Baro Başkanı Mustafa Köroğlu, yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“BUGÜNLERDE BİNLERCE BEBEK, ÇOCUK VE HER YAŞTAN SİVİL GAZZE’DE KATLEDİLİYOR. TÜM DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE BİR İNSANLIK SUÇU İŞLENİYOR”
“Otuz maddeden oluşan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 10 Aralık 1948 günü, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda kabul edilmiş, 1950 yılında ise 10 Aralık günü, İnsan Hakları Günü olarak ilan edilmiştir. Aradan geçen 75 yıla rağmen bugünlerde binlerce bebek, çocuk ve her yaştan sivil Gazze’de katlediliyor. Tüm dünyanın gözü önünde bir insanlık suçu işleniyor. Türkiye’de, muhalifler ve insan hakları savunucuları, gözaltı ve tutuklamalarla sindirme çalışılıyor. Hukuk ve kamu kurumları, iktidarın baskı aracı haline getiriliyor. Gazetecilerin gözaltına alınması ve tutuklanması, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin görevine son verilmesi gibi sayısız örnekler, insanların kendilerini güvende hissetmemesine neden olmaktadır.
“HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE OLAN İNANCI KORUMAK VE BU ÜLKEDEKİ VATANDAŞLARIN HUKUKA OLAN GÜVENİNİ SAĞLAMAK ADINA MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ”
Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi (AYM) kararını reddetmesi ve üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması, halkın seçtiği milletvekili meslektaşımız Avukat Can Atalay’ın AYM tarafından verilen hak ihlali kararını tanımayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından Meclis’e girmesinin engellenmesi, Anayasa’nın 153. maddesini görmezden gelinmesi, anayasal düzenin çöküşüne işaret etmektedir. Hukukun üstünlüğüne olan inancı korumak ve bu ülkedeki vatandaşların hukuka olan güvenini sağlamak adına mücadele etmeye devam edeceğiz. Kamusal alanda her itiraz, bir güvenlik sorunuymuş gibi algılanmakta, insanlar kolluk güçlerinin şiddetine maruz kalmaktadır. Anayasa ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere rağmen barışçıl toplanmalara ve gösterilere müdahalelerde, göz altılarda ve cezaevlerinde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarına devam edilmektedir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün korunması, devletlerin mutlak sorumluluğundandır ve demokrasinin vazgeçilmezidir. Ancak bugün, kamusal alanlarda bu haklarını kullanmak isteyenler, şiddetle bastırılmakta ve engellenmektedir.
“İNSAN HAKLARI; EVRENSEL, BÖLÜNMEZ, BİRBİRİNE BAĞLI VE KENDİ İÇLERİNDE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLİ BİR HAKLAR BÜTÜNÜDÜR”
Nitekim, bugün burada, İnsan Hakları Anıtı önünde yapmak istediğimiz açıklama dahi kolluk güçlerinin anıtın çevresini kuşatması nedeniyle engellenmektedir. Dünyanın en barışçıl eylemlerinden biri olan Cumartesi İnsanları eylemi, son yıllarda sistematik bir engellemeyle karşı karşıya kalmaktadır. Haber alma ve gazetecilerin haber yapabilmek hakları engellenmekte, gazeteciler gözaltına alınarak uzun süre tutuklu olarak hapishanelerde tutulmaktadırlar. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden tek bir imzayla çekilmiştir. Yüzlerce kadın, erkekler tarafından katledilmekte veya şiddete maruz kalmaktadır. Çocuklar İstismara uğramakta, LGBTİQ+’lar nefret saldırıları sonucu yaşamlarını kaybetmeye devam etmektedir. İnsan hakları; evrensel, bölünmez, birbirine bağlı ve kendi içlerinde birbirleriyle ilişkili bir haklar bütünüdür. BM Genel Kurulu’nun kabul ettiği üzere temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşamak, temel bir insan hakkıdır. Bu hakka paralel olarak, Anayasanın 56. maddesi, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının korunması gerektiğini belirtmekte ve hak temelli bir ekoloji politikası geliştirmek, anayasal hakların güvence altına alınmasını sağlamak hepimiz için bir zorunluluktur.
“DEMOKRATİK VE İNSAN HAKLARINA SAYGILI BİR DÜZENİ TESİS ETMEK İÇİN MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ”
Dünyanın her yerinde yaşanan savaşlara, ekonomik krizlere, ekolojik yıkımlara, insan hakları ihlallerine rağmen hak savunucuları; barış, eşitlik, adalet ve özgürlük için mücadele etmeye devam ediyorlar. Bu mücadele bizlerin de asli görevlerindendir. Bizler Ankara Barosu’nun avukatları olarak adil bir hukuk sisteminin sağlanması için, demokratik ve insan haklarına saygılı bir düzeni tesis etmek için mücadele etmeye devam edeceğiz.”