Amerika’da seçim ortamı geriliyor. Trump’la Biden’ın yaz başlarındaki ilk münazara turunda Biden’ın korkunç performansı ve Trump’a yönelik suikast girişimi sonrası, Cumhuriyetçiler’in kazanmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Fakat Biden’ın yarıştaki yerini Kamala Harris’e devretmesi, Demokrat saflarında yeni bir heyecan yarattı. Pensilvanya gibi kimi kilit önemdeki eyaletlerde yapılan kamuoyu yoklamalarında Harris öne geçti. Biden için propaganda yapmaktan imtina eden bazı merciler de Harris’in dümene geçişiyle beraber yeniden canlanmış görünüyor.
19-22 Ağustos arası düzenlenen Demokrat Parti Ulusal Konvansiyonu’na bir göz atmak, partinin değişen edasını anlamaya yeter. Az önce sözünü ettiğimiz münazaradan sonra da, ulusal önemde başka büyük toplantılarda da Demokrat Parti, adeta kendi seçmen kitlesinden özür diler bir tutum takınıyordu. Parti Konvansiyonu ise neşe içinde, kutlama edasında geçti. Konuşmacılar, birbiri ardına şatafatlı nutuklar attılar. Hepsinin de kendilerine ve dinleyenlerine güveni tamdı. Başkan adayı Kamala Harris’in “Kimsenin size sizin kim olduğunuzu söylemesine müsaade etmeyin!” sözü, bir alkış tufanıyla karşılandı. Ne de olsa Jamaika ve Hindistan kökenli bir kadının bunu bütün bir partiye ve ulusa söylemesi, cinsiyetçiliğe ve ırkçılığa vurulmuş bir darbe anlamına geliyordu çoğu dinleyen için!
Kimler yoktu ki konuşanlar arasında!
2022’de neoliberal dönemin (1980 sonrası) en başarılı grevi diyebileceğimiz otomotiv grevini yöneten, sonra da muhafazakâr Güney’de uzun süredir ilk kez büyük çapta sendikal örgütlenmeye girişen United Auto Workers (UAW, Birleşik Oto İşçileri) sendikasının başkanı Shawn Fain vardı. Biden’a da desteğini en erken açıklayan sendika başkanı Fain, konuşmasını üzerinde “Trump Bir Grev Kırıcıdır” yazan bir tişörtle yaptı. Konuşmasında Cumhuriyetçiler’in işçi sınıfına seslenmek için kültürel savaş verdiğini, ancak sınıfın buna aldanmayarak “tek gerçek düşmanı”na karşı savaşması gerektiğini söyledi. Bu tek gerçek düşman da elbette “büyük şirketler iktidarı” idi. Sanırsınız bir devrimci parti kongresindeyiz!
Harris’in Başkan Yardımcısı adayı, hâlihazırdaki Minnesota valisi Tim Walz vardı. Cumhuriyetçi rakibi J.D. Vance’in yoksul, beyaz Amerikalılar’a seslendiği yalanını yüzlemek için kendi mütevazı geçmişini anlattı. Amerikalılar’ın pek sevdiği “Ben başardım, işte buradayım, siz de başarabilirsiniz!” mesajını verdi. Sanırsınız alanında uzman biri, liseli yahut üniversiteli gençlerle buluşup onlara ilham vermeye çalışıyor!
Yakın zamana kadar partinin parlayan yıldızları ve sol kanadın önderleri, ihtiyar Bernie Sanders ve genç yetenek Alexandra Ocasio-Cortez vardı. Yalnızca 12 dakika süren, hızlı ve sert bir konuşma yapan Sanders, Amerikan işçi sınıfını övdü, sağlık sigortası sisteminin genişletilmesi çağrısında bulundu, bir de Gazze’de ateşkes talebini öne sürdü. İlginçtir, tüm bu taleplerin “hiç de radikal olmadığı” konusunda da ısrar etti. Ocasio-Cortez ise neredeyse gözlerinden yaşlar gelerek Harris’in “Gazze’de ateşkes için durup dinlenmeksizin çalıştığı”nı söyledi. Sanırsınız DSA Konvansiyonu’ndayız!
Ve elbette Demokrat Parti’nin her daim yıldızı, ilk Siyah Başkan Barack Obama, onur konuğu konumundaydı. Tam 35 dakika süren konuşmasına her zamanki şakalarıyla, tatlı dili güler yüzüyle başladı. Sekiz yıl Başkan Yardımcılığını yapmış Joe Biden’ın “politikayı bir kenara bırakıp doğru olanı yapabilme” yeteneğini övdü. Kamala Harris’in demokrasinin, orta sınıfın, azınlıkların, kadınların tehdit altında olduğu bu dönemde tam da işe en uygun aday olduğunu anlattı. Trump’ın ise en başından beri yalnızca kendi dertlerinden dem vurduğunu, hep kendini düşünen bir milyarder olduğunu söyledi. Eski Başkan, politikayı bir yana bırakalım diyor. Dünyanın en zengin adamlarından biri, Trump’ın milyarderliğinden dem vuruyor. Hem de şakalarla, sıcacık sohbetiyle. Sanırsınız stand-up kulübündeyiz!
Kimler yoktu ki konuşanlar arasında!
***
Siyah güvenlik görevlisi George Floyd’un 2020’deki katli sonrası isyan eden Minnesota’nın siyah halkının temsilcileri yoktu mesela. O esnada da vali olan Walz, bu isyanı ordunun yardımıyla bastırmıştı.
2022’de grevi yasaklanan demiryolu işçileri yoktu mesela. Biden, bu grevin ekonomiyi çok zora sokacağını söylemiş, hastalık ve cenaze vb. acil durumlar için boş günden başka bir şey talep etmeyen bu işçilere bu hakkı çok görmüştü.
Biden’ın İsrail’e desteğini görüp de hiçbir Demokrat adaya İsrail’e desteği kesene kadar oy vermeyeceğini söyleyen “Uncommitted” kampanyasından kimse yoktu mesela. Bu hareketin temsilcilerine bir panel ayarlanmıştı, ancak bu panel ana sahneye de televizyona da çıkarılmadı. Halbuki bu insanlar, parti taleplerini karşılayacağı takdirde desteklerine devam edeceklerini söylüyorlar.
Filistin hareketinin hiçbir temsilcisi yoktu mesela. Boyunlarında Filistin puşileriyle gelip Harris ve avanesinin kendilerini dinlemesini talep eden eylemci ve delegeler, korumalarca dışarı çıkarıldı, kameraların onları görüntülemesi engellendi.
Kimler yoktu ki!..
***
Mesele kimin kapıdan içeri girip kimin giremediği de değil aslında. Gördük, girenler de beş benzemez, yersiz yurtsuz, kendi şanlarına yakışmayan sözler eden profiller. Doğu Yakası eyaletlerinden birinin delegesi, kameralar kendisine döndüğünde ezberden bir slogan fırlatıverdi, sloganın eğretiliğine bakmadan: “İki şeyi mutlaka korumalıyız: çevre ve NATO!”
Kamala Harris’in konuşmalarına bakın, ardı ardına birbirini tutmayan sözleri sıralayıp duruyor, o kadar. Bir kendisini yetiştiren Silikon Vadisi büyüklerine, bir Demokrat Parti destekçisi Siyonist lobilere, bir vicdanı Filistin meselesinde cız eden ortayolculara, bir ekmeğini otomasyona kaptırmaktan korkan sendikalı işçiye yaranma çabasında. (Hoş, Filistin halkının ve sendikalı işçinin sorunları “Bakarız bir hâl çaresine!” diye geçiştiriliyor ya, neyse!) Birbirine zıt bu kadar çıkarı bir arada tutan politika üretmek de, hele de günümüz kriz ortamında, mümkün değil.
O hâlde ne bu şenlik, şakraklık?
***
Bunun cevabını bana 20 yaşındaki bir öğrencim verdi. “Obama seçildiği zaman, kampanyasının teması umuttu”, dedi. “Kamala’nın kampanyasının teması neşe.” Buradaki kilit önemdeki sözcük, neşe ya da umut değil, tema. Gerçekten, Harris rüzgârı da, Biden seçimi de, Obama efsanesi de politikalar ve çözüm önerileri değil, sanki birer şarkı yahut filmmişlercesine temalar üzerinden yürüdü, yürüyor. Çözümsüzlükten bunalan, çıkış yolu bulamayan, bitap, örgütsüz kitlelerin gönül tellerini okşamaya yönelik temalar. 2008’de finans sektöründe başlayıp tüm ekonomiye yayılan krize karşı genç, yakışıklı, derunî sesli bir siyah adam ortaya çıkıp şakalarıyla, tatlı diliyle “umut” dedi. Trump, pandemi ve polis şiddeti ortalığı kasıp kavururken devlet erkânından biri sâlim akıl çağrısı yaptı.
Şimdi de Başkan Yardımcısı iken asgari ücretin artıp artmayacağı sorulduğunda kahkaha atarak cevap veren esmer halklar mensubu bir kadın, kahkahasını tüm ülkeye yaymayı vaat ediyor. Çalın neşeli bir hava da oynayalım!
Ama bu neşe teması, bu kahkaha, bu Barbie-varî toz pembelik, cenazelerin kıyısında patlıyor. Yalnız Filistin halkının değil, Amerika’nın yoksul halkının da. Ve görünen o ki, giderek Demokrat Parti’nin de.
***
Amerika, bir depresyon ülkesi. Şehirleri saat akşam 7-8’den sonra ölü şehre döner. İki komşu ev arasında tel örgüler, köpekler vardır. Yalnızlık, anlamsızlık diz boyu. İnsanlar, hiç tanımadığı yabancılara en derin ailevî dertlerini anlatıp bir daha yüzlerini görmezler. Bu insanları travmatize etmenin en eğlenceli yolu, onları tanıştığınız ortamın (iş, kulüp, spor takımı vb.) dışında bir kahve içmeye çağırmaktır. Kötüleşen ekonomik koşullar altında kimi kaderine söver, kimi kendini geçici, küçük neşeciklerle avutup işine bakmaya çalışır. Pandemi, tüm bu eğilimleri katlayarak güçlendirdi.
İşte Trump, kaderine sövenlerin, Harris de neşecikler arayanların sığındıkları liman oldu. Biri kokain, biri afyon.
Peki karşı cephede işler ne durumda?
Bir sonraki yazıda göreceğiz.
Fotoğraflar: Reuters