Güney Kafkasya ve Orta Asya’da AB ile daha yakın bağlar kurma arzusu, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından arttı.
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş, Soğuk Savaş sonrası Avrupa güvenlik düzenini temelinden sarstı. Bu durum AB’nin daha önceki jeopolitik rekabet inkarını terk etmesine ve dış ve güvenlik politikasını İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’daki en acımasız güç kullanımına göre uyarlamasına yol açtı. AB temsilcileri bu gelişmeyi “jeopolitik uyanış” olarak tanımladılar.
Brüksel jeopolitik bir aktör olma arzusunu dile getirmiş olsa da tarihsel olarak etkisini AB’nin ortak ilke değerlerinin uluslararası taahhütleri yoluyla desteklendiği ve yayıldığı normatif güç yoluyla kullanmayı tercih etti. Ancak gelişen uluslararası ortam, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin hemen sonrasından çok farklı bir hale evrildi. O zamanlar liberal demokrasinin batı modelinin geçerli bir rakibi yoktu. Şimdi ise Çin ve Rusya gibi önde gelen otokratik güçler, mevcut küresel düzeni yıkmak için kendi rakip siyasi modellerini, uluslararası norm ve ilkelerini agresif bir şekilde teşvik ediyorlar.
Stratejik rekabetin günbegün arttığı bir dünyada AB’nin doğu politikasını jeopolitik bir dünyaya uygun hale getirmesi gerekmekte. Bu da genel olarak komşuluk politikasını, özel olarak da Doğu Ortaklığı’nı (EaP) yeniden düşünmek anlamına geliyor. Burada ileri sürülen öneri, AB’nin artık feshedilmiş olan EaP’yi bir “Trans-Hazar Ortaklığı” ile değiştirmenin yararlarını düşünmesi gerektiğidir. Böyle bir değişim siyasi, ekonomik ve güvenlik nedenlerinin bir araya gelmesiyle mantıklı olacaktır.
DOĞU ORTAKLIĞI NEDEN DEMODE OLDU?
EaP, 2004 ve 2007 yıllarındaki büyük genişlemenin ardından, AB ile Doğu Avrupa’daki üye olmayan devletler arasında daha derin bir ilişki kurmak amacıyla 2009 yılında başlatıldı. Bir politika aracı olarak EaP, siyasi ortaklığı teşvik etmek ve yoğunlaştırmak ve ekonomik entegrasyonu derinleştirmek için yola çıkıldı. Bu çerçevede AB, Ukrayna, Moldova ve Belarus’un yanı sıra üç Güney Kafkas ülkesi olan Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’ı hedef olarak belirledi ve ilişkilerini güçlendirmek için bir dizi görüşmede bulundu.
EaP kuruluş aşamasında, AB’nin yakın Doğu komşuları için yeni bir anlaşma türü sunuyordu. Bu, 1991 tarihli Maastricht Anlaşması’nda Orta ve Doğu Avrupa’daki eski komünist ülkelere yönelik genişleme kararından bu yana üye olmayanların ileriye dönük entegrasyonuna ilişkin en somut çerçeveyi temsil ediyordu.
EaP, Ortaklık Anlaşmaları (AA) imzalamayı ve AB ile Derin ve Kapsamlı Serbest Ticaret Anlaşmaları (DCFTA) müzakere etmeyi seçen ülkeler için AB müktesebatının üçte ikisinden fazlasını kabul ederek entegrasyon için bir fırsat sağlanmaya çalıştı.
AB, Daha doğuda ise Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan ile ilişkilerini yönlendirmek için tamamen ayrı bir Orta Asya Stratejisi geliştirdi. Böylece AB, Doğu Avrupa’daki altı ülkenin Avrupa özlemlerini kabul ederken, Hazar Denizi’nde sert bir sınır çizgisi çizdi.
O zamandan bu yana pek çok şey değişti. EaP’nin herkese uyan tek beden karakteri, zamana karşı direnemedi. Ülkelerden sadece Gürcistan, Moldova ve Ukrayna, AB ile AA’lar ve DCFTA’lar imzaladı. Diğer üç ülke ise Brüksel ile ilişkilerinde farklı yollara girdi. Belarus bir Rus uydu devletine dönüştü ve 2021’de EaP’ye katılımını tamamen askıya aldı. Ermenistan, AB ile kendi ısmarlama Kapsamlı ve Geliştirilmiş Ortaklık Anlaşmasını (CEPA) imzalarken, Azerbaycan halen orijinal AA’dan çok farklı olan, kendi ikili çerçevesini müzakere ediyor. Böylece EaP’de öngörülen genel yaklaşım, yerini AB normları ve düzenlemeleriyle farklı derecelerde ilişkilendirilmiş ilişkilere bırakmak zorunda kaldı.
Artık AA’lar ve DCFTA’larla eşanlamlı olmayan AeP’nin bir politika aracı olarak gelecekteki önemi, Avrupa Konseyi’nin Aralık 2023’te Moldova ve Ukrayna ile katılım müzakerelerini başlatma ve Gürcistan’a AB adayı statüsü verme kararından önce bile şüphe uyandırdı. Söz konusu karar, AB’nin Doğu politikası için yeni bir döneme işaret ederken, EaP ülkeleri arasındaki çeşitliliği de vurguluyordu.
Bütün bu yaşananlar sırasında AB ile Orta Asya ülkeleri arasındaki ikili ilişkilerde vites arttırıldı. Kazakistan ile AB arasındaki Geliştirilmiş Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması (EPCA) 2020 yılında yürürlüğe girdi. Kırgızistan da Haziran 2024’te bir EPCA imzalayarak bunu takip etti ve sırada Özbekistan var. Orta Asya devletlerinin AB ile imzaladıkları bu anlaşmalar, EaP ülkesi Ermenistan’ın imzaladığı ya da Azerbaycan’ın Brüksel ile imzalaması beklenen kişiye özel anlaşmadan nitelik olarak değil, derece olarak farklılık arz etti. Bu nedenle, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın ileriye dönük olarak EaP ülkelerinin, Ermenistan ve Azerbaycan ile eşit muamele görmemesi için hiçbir neden kalmadı.
HAZAR ÖTESİ ORTAKLIĞI’NDA DEMOKRASİ VE GÜVENLİK
Bazı batılı şüpheciler, demokratik eksiklikleri ve insan hakları ihlalleri nedeniyle Orta Asya devletleriyle daha yakın bir AB ortaklığını reddedebilir. Yine de Güney Kafkasya’da olduğu gibi, siyasi reformların AB’nin sistematik yardımından faydalanabilirlerse başarılı olma olasılığı daha yüksek. Bu arada, sivil toplum Orta Asya’da bile hesaba katılması gereken büyüyen bir güç olarak karşımıza çıkıyor.
Genç nesiller, ebeveynlerinden çok daha fazla dünyanın etkilerine maruz kaldı. Sonuç olarak, Sovyet ve “Sovyet sonrası” nesiller arasında açık bir ayrışma ortaya çıktı. Bu ikinci grup, Rus bilgi kaynaklarından ve düşüncesinden daha bağımsız, sosyal ve politik konularda daha aktif.
Genç aktivistler ülkenin geleceğiyle giderek daha fazla ilgileniyorlar, ancak bunu önceki nesillere göre farklı yollarla yapıyorlar. Bu nedenle, öne çıkan yeni nesille etkileşim kurmanın ve onu desteklemenin yeni yollarını tasarlamak için elverişli bir alanın var olduğunu belirtmek gerekiyor. Bu tür fırsatlar, entegre bir AB politika platformunun parçası olsalardı daha da artabilirdi.
EaP asla savaş zamanı durumları için tasarlanmış bir politika çerçevesi olmadı. Bu nedenle bir güvenlik bileşeninden yoksun durumda. Bunun yerine, AB bireysel güvenlik ortaklıkları oluşturuyor, en önemlisi Ukrayna ile uzun vadeli bir güvenlik anlaşması, ancak aynı zamanda Moldova ile yeni bir savunma ve güvenlik ortaklığı sağlıyor.
Yeni bir Trans-Hazar Ortaklığı, söz konusu ülkelerin kendilerini çeşitli kötü niyetli yabancı etkilere ve müdahalelere karşı savunmalarına yardımcı olmak için güvenlik konularını içeriyor. Türkiye ile bir savunma paktı olan Azerbaycan hariç, bölge devletleri güvenlikleri için gerçek korumalardan yoksun durumdalar. Bu devletlerin birkaçı Rusya liderliğindeki Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nün (CSTO) üyesi olsa da Moskova’nın eski Sovyet devletlerinin egemenliğine karşı gösterdiği kayıtsızlık nedeniyle bu, bir çözümden çok bir sorun organizasyonu halini almış durumda.
Rus hükümeti, bu ülkeler üzerindeki stratejik hakimiyetini sağlamak için uzun zamandır çok çeşitli taktikler ve araçlar kullanmakta. Moskova giderek daha güvenilmez, izole ve korkutucu bir ortak hale geldikçe, siyasiler de güvenlik ortaklıklarını çeşitlendirmek için çabalıyorlar.
Orta Asya devletlerine işlevsel toplam savunma politikaları oluşturmaları ve etkili erken uyarı ve erken yanıt yetenekleri geliştirmeleri konusunda yardımcı olmak, askeri ve askeri olmayan tehditlere karşı dayanıklılıklarını güçlendirmelerine yardımcı olacaktır. Dahası, AB ayrıca Kazakistan ve Özbekistan’ın Orta Asya’daki bölgesel iş birliğini daha da güçlendirmek için ortak çabalarına desteğini artırmalıdır. Bu, bölge içinden güvenlik ve istikrar inşa edecek ve böylece bölgesel devletlerin revizyonist güçlerin manipülasyonuna karşı savunmasızlığını azaltacaktır.
Son olarak, Hazar ötesi iş birliğinden gerçekten yararlanmak için AB, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki barış müzakerelerine katkılarını ikiye katlamalıdır. Bir barış antlaşması, Hazar bölgesinde tamamen yeni bir dinamik başlatabilir, güvenlik ve istikrarın yanı sıra ticaret ve refaha da fayda sağlayabilir. Özetle, EaP’nin orijinal hedefleri paramparça olmuşken, Güney Kafkasya ile Orta Asya arasındaki sert çizgi artık hızla çözülüyor. Gerçekten bir Trans-Hazar dinamiği ortaya çıkıyor ve AB’nin bu gelişmeye ivme kazandırması stratejik çıkarınadır. Trans-Hazar Ortaklığı kurmak bunu yapmanın en etkili ve tutarlı yolu olacaktır.